la casa de papel - dizi incelemesi
İşte beklenen yazı geliyor 😁 Hani bir şeyi çok seversiniz de anlatamazsınızya, tam işte o durumdayım şu an. Yani anlatma çabasına daha başlamadım çünki nereden başlayacağımı bilemiyorum. Her neyse bir ucundan başlayalım gider nasıl olsa bir şekilde 😓
La Casa De Papel (LCDP)
Yılı: 2017
Yapımı: İspanyol yapımı bir Netflix dizisi
Türü: Aksiyon, suç, gizem
Süre: 1 saat 10 dakika
İmdb puanı:8,8
Öncelikle yukarıdaki verilerden başlayalım. Dizi İspanyol dizisi ve aslında 1 sezon ve toplam 15 bölüm çekilmiş arkasından final yapmış. Fakat Netflix diziyi alınca süreyi çok uzun bulmuş (1 saat 10 dakika). Süreyi kısaltıp, kesip birtakım bölüm düzenlemeleri yapıp 2 sezona çıkarmış. Netflix'e göre birinci sezon 13 bölümdü. Nisanda ise 2. sezonunu çıkaracak. Ancak internette orijinal ikinci sezonunu bulmanız mümkün. (resmi altyazı olmasa da artık altyazısı da var!) Orijinal derken 1 saat 10 dakikalık kalan 6 bölümden bahsediyorum.
Dizi son zamanlarda izlediğim ve izlerken insanı içine alan en iyi yapımlardan. Türü; aksiyon, suç, gizem olarak geçse de polisiye, dram, romantik ögeleri de içinde barındırıyor. Hırsızlık, polisiye türü dizileri sevmiyor olabilirsiniz ama bu diziyi seveceğinize garanti verebilirim.
LCDP'in eleştirenler yok mu; tabii ki var! Fakat onlar da ağırlıklı senaryodaki mantık hatalarını eleştiriyorlar ya da gerçek hayat gibi düşünüp gerçekçi değil diyorlar. Dizi zaten, yani çok iğreti durmadıkça bu tür yapımlardaki hataları bu yönden eleştirmeyi doğru bulmuyorum. Ayrıca yine anadili ingilizce olan yapımlardan sıkılanlara ilaç gibi gelecek bir dizi. Bu arada La Casa De Papel nedir derseniz "kağıttan ev" demek!
------
buradan sonra okuyacaklarınız yoğun spoiler içerir!
-----
LCDP'in konusu şu şekilde: bir suç dehası olan "Profesör" yıllardır planladığı muhteşem soygun için kendine suçlulardan oluşan 8 kişilik bir grup kuruyor. Profesör İspanyol Kraliyet Darphanesine yapacakları bu soygunu en ufak detayına kadar ince ince hesaplarken direkt olarak birinden çalmadıkları için bunun hırsızlık sayılmayacağını düşünüyor. Aralarında İngiliz Büyükelçisinin kızının da bulunduğu büyük bir rehine grubu ile birlikte bu 8 kişilik hırsız grubu kendilerini darphaneye kilitlerken Profesör de tüm her şeyi dışarıdan yönetiyor. Ana karakterlerden bahsedeyim sizlere biraz😁
Bahsettiğimiz bu 8 hırsız birbirlerini gerçek hayatta tanımıyor ve birbirlerinin gerçek isimlerini bilmiyorlar. Aralarındaki iletişimi ve duygusal etkileşimi minimuma indirmek için kendilerine şehir isimleri takıyorlar. (Tokyo, Rio, Berlin, Denver, Moskova, Nairobi, Helsinki, Oslo) 5 ay kadar Profesör onları eğitime alıyor ve en ince ayrıntısına kadar soygunun detaylarını öğretiyor. Olası aksilikleri de hesaplayıp onlara karşı da planlarını hazırlıyor. Fakat hesaplayamadığı tek şey duygusal ilişkiler. Tokyo'nun da dediği gibi: "Her şeyi kaybetmeye çok yakındık. Nedenini sorarsanız bir aşk hikayesi yüzünden derim. Sonuçta her şeyin mahvolması için aşk iyi bir nedendir."
Dizi sırf Ursula Corbero için izlenebilir aslında. (estetikten veya botox ve dolgudan ağzı gözü birbirine benzemiş tiplerden de sıkıldıysanız, kemerli burun ya da ince dudak görmeye hasretseniz -hangimiz değiliz ki!- diziyi izleyebilirsiniz. Zira oyuncuların hepsinin de doğal halleriyle çok daha büyüleyici olduklarını düşünüyorum!) Canlandırdığı Tokyo karakterinin tarzı ve saç stili Leon'daki Mathilda'dan esinlenilerek hazırlanmış muhtemelen. Kendisi dengesiz görünen ama içinde sürekli değişen duygular taşıyan bir karakter.
Rio yaşından beklenmedik bir şekilde olgun davranan ve empati yeteneği yüksek bir teknoloji dahisi. Berlin bütün dizi boyunca her tür duyguyu size yaşatabilecek bir karakter. Hem nefret ediyor, hem seviyor, hem üzülüyorsunuz ona.
Denver aşırı saf ve iyi niyetli. Fakat o gülüşü gerçekten insanı deli ediyor. Hem komik buluyorsunuz hem de bir yerden sonra sinirlerinizi bozuyor.
Moskova'nın olgunluğu ve aslında bilmiyor gibi düşünseniz de her şeyi bilip anlaması.
Nairobi'nin sert duran o pamuk kalbi. Bu arada kendisi Yıldız Tilbe'nin genç versiyonu gibi.
Helsinki ve Oslo'nun karakterlerine çok derinlemesine inilmiyor. Fakat şunu söyleyebilirim ki ikisi de çok sadıklar.
Ama en çok Arturo'ya gıcık oluyor insan. Kafasını alıp duvarlara sürtesim geldi o kadar nefret ettim. İkinci sırada da hiç düşünmeden Büyükelçi'nin kızı Alison Parker'ın olduğunu söyleyebilirim.
En çok kalbimi çalan yerler:
Tokyo'nun anlattığı, sihirli kapı hikayesi
Moskova'nın müziğin ilk bulunuşu ile ilgili anlattığı hikaye
Her ne kadar iyi bir kurgu ve zekice planlanmış bir senaryo da olsa ve izlerken birçoğunu görmezden de gelseniz yetersiz bulduğunuz yerler oluyor;
Muhabirler geldiğinde ölü diye Oslo'nun nabzına bakarlarken çok net bir şekilde nefes aldığını görebiliyorsunuz. Ya da Angel'in gözlüğüne yerleştirilen parçayı fark bile etmemesi de tuhaftı.
Profesörün hastanede yıllarını geçirmiş olması ama bu hastalığa dair hiçbir izin görünmemesi.
Yine Profesörün Raquel'e verdiği kartları öyle bir kargaşa içerisinde alıp da saklayabilmiş olması.
Berlin ile Profesörün tam olarak nasıl birbirlerini tanıyor oldukları. Baba-oğullar mıydı yoksa abi-kardeş mi.. Ya da bambaşka bir şekilde mi tanışıyorlardı?
Profesör kendisi de Raquel'e itiraf ettiği üzere tamamen kusursuz bir plan yapsa da tek kusur hesaplayamadığı Raquel'e olan aşkıydı. Tokat gibi bir sözdü "planımdaki tek kusur sendin Raquel"
Ya yaşlandım daha kolay duygusallaşıyorum ya da gerçekten insanın içini parçalıyor bu dizi, gözlerimin dolmaması için zor tuttum kendimi bazı yerlerde.
------------
Profesör: Niye bunu duymak istemiyorsun Raquel? Kötü adamım diye mi? İyilik ve kötülük manası üzerine araştırmalar yaptım. Her şey bakış açısı. 2011'de Avrupa Merkez Bankası 171 milyar Euro'yu yok etti. Yok oldu. Bizim yaptığımız gibi. Tek fark onlarınki yasaldı. 2012'de 185 milyar euro. Bunca para nereye gitti biliyor musun? Bankalara. Darphaneden doğru zenginlere. Kimine göre Avrupa Merkez Bankası hırsızdır. Onlarsa buna nakit akışı diyor. Hiç yoktan aldılar bu parayı Raquel, hiç yoktan!
(elindeki 50 euro ile) Bu ne? Hiçbir şey Raquel. Sadece bir kağıt parçası. (yırtar) Kağıt! Nakit akışını ben yapıyorum işte. Ama bankalar için değil, gerçek ekonomi için buradayım.
-----------
La Casa De Papel'in konusunu bir kenara bırakacak olursak aslında çok yoğun bir sistem eleştirisi içerdiğini fark edeceksiniz. Dizideki her bir parça ince ince düşünülmüş semboller aslında. Öncelikle Dali maskelerinin rastgele seçildiğini düşünüyorsanız çok yanılıyorsunuz. Salvador Dali kendi döneminde doğruyu yanlışı sorgulayan, etik kavramını ters-yüz eden bir sürrealist. Dizide de kime göre iyi kime göre kötü sorusu sık sık soruluyor. Yaptıkları işi hırsızlık olarak görmemeleri de bu farklı bakış açısından.
Yine dizideki sapkın aşk kurgusu da Daliyle bir şekilde bağlantılı diye düşünüyorum. Dali de hayatının baharında Gala ile birlikte olmuş ve ömrünün sonuna kadar birçok sanatçıdan farklı bir şekilde (çünki sanat biraz deliliği, biraz dengesizliği, biraz da farklılığı beraberinde getiriyor) bu birlikteliği sürdürmüştür.
Tulumların kırmızı seçilmesi sosyalizmi ve yoldaş olup birlikte mücadeleyi simgeliyor.
Profesör bilimi simgelerken, insanı duygular ve aşkın karşısında bilim çaresiz kalıyor.
Polisler, hükumet, darphane, para aslında sembolize bile değil açık açık kapitalizm iken. Kapitalizmdeki etik kavramı da para üzerinden kurulmasına vurgu yapılıyor.
Dizinin çeşitli yerlerinde kullanılan Ciao Bella şarkısı ve üstüne de Berlin'in bu şekilde ölümü yine sosyalist mücadeleye bir gönderme olarak hazırlanmış.
Konusuyla, kurgusuyla, mesajlarıyla, müzikleriyle kısacası her açıdan izlenmesi gereken bir yapım olduğunu düşünüyorum. Daha söylenecek sayısız söz var ama bir yerde uzatmayıp keseyim ki izlemeyenler de izlesin.
Sevgiler, bol dizili günler 😊
La Casa De Papel (LCDP)
Yılı: 2017
Yapımı: İspanyol yapımı bir Netflix dizisi
Türü: Aksiyon, suç, gizem
Süre: 1 saat 10 dakika
İmdb puanı:8,8
Öncelikle yukarıdaki verilerden başlayalım. Dizi İspanyol dizisi ve aslında 1 sezon ve toplam 15 bölüm çekilmiş arkasından final yapmış. Fakat Netflix diziyi alınca süreyi çok uzun bulmuş (1 saat 10 dakika). Süreyi kısaltıp, kesip birtakım bölüm düzenlemeleri yapıp 2 sezona çıkarmış. Netflix'e göre birinci sezon 13 bölümdü. Nisanda ise 2. sezonunu çıkaracak. Ancak internette orijinal ikinci sezonunu bulmanız mümkün. (resmi altyazı olmasa da artık altyazısı da var!) Orijinal derken 1 saat 10 dakikalık kalan 6 bölümden bahsediyorum.
Dizi son zamanlarda izlediğim ve izlerken insanı içine alan en iyi yapımlardan. Türü; aksiyon, suç, gizem olarak geçse de polisiye, dram, romantik ögeleri de içinde barındırıyor. Hırsızlık, polisiye türü dizileri sevmiyor olabilirsiniz ama bu diziyi seveceğinize garanti verebilirim.
LCDP'in eleştirenler yok mu; tabii ki var! Fakat onlar da ağırlıklı senaryodaki mantık hatalarını eleştiriyorlar ya da gerçek hayat gibi düşünüp gerçekçi değil diyorlar. Dizi zaten, yani çok iğreti durmadıkça bu tür yapımlardaki hataları bu yönden eleştirmeyi doğru bulmuyorum. Ayrıca yine anadili ingilizce olan yapımlardan sıkılanlara ilaç gibi gelecek bir dizi. Bu arada La Casa De Papel nedir derseniz "kağıttan ev" demek!
------
buradan sonra okuyacaklarınız yoğun spoiler içerir!
-----
LCDP'in konusu şu şekilde: bir suç dehası olan "Profesör" yıllardır planladığı muhteşem soygun için kendine suçlulardan oluşan 8 kişilik bir grup kuruyor. Profesör İspanyol Kraliyet Darphanesine yapacakları bu soygunu en ufak detayına kadar ince ince hesaplarken direkt olarak birinden çalmadıkları için bunun hırsızlık sayılmayacağını düşünüyor. Aralarında İngiliz Büyükelçisinin kızının da bulunduğu büyük bir rehine grubu ile birlikte bu 8 kişilik hırsız grubu kendilerini darphaneye kilitlerken Profesör de tüm her şeyi dışarıdan yönetiyor. Ana karakterlerden bahsedeyim sizlere biraz😁
Bahsettiğimiz bu 8 hırsız birbirlerini gerçek hayatta tanımıyor ve birbirlerinin gerçek isimlerini bilmiyorlar. Aralarındaki iletişimi ve duygusal etkileşimi minimuma indirmek için kendilerine şehir isimleri takıyorlar. (Tokyo, Rio, Berlin, Denver, Moskova, Nairobi, Helsinki, Oslo) 5 ay kadar Profesör onları eğitime alıyor ve en ince ayrıntısına kadar soygunun detaylarını öğretiyor. Olası aksilikleri de hesaplayıp onlara karşı da planlarını hazırlıyor. Fakat hesaplayamadığı tek şey duygusal ilişkiler. Tokyo'nun da dediği gibi: "Her şeyi kaybetmeye çok yakındık. Nedenini sorarsanız bir aşk hikayesi yüzünden derim. Sonuçta her şeyin mahvolması için aşk iyi bir nedendir."
Dizi sırf Ursula Corbero için izlenebilir aslında. (estetikten veya botox ve dolgudan ağzı gözü birbirine benzemiş tiplerden de sıkıldıysanız, kemerli burun ya da ince dudak görmeye hasretseniz -hangimiz değiliz ki!- diziyi izleyebilirsiniz. Zira oyuncuların hepsinin de doğal halleriyle çok daha büyüleyici olduklarını düşünüyorum!) Canlandırdığı Tokyo karakterinin tarzı ve saç stili Leon'daki Mathilda'dan esinlenilerek hazırlanmış muhtemelen. Kendisi dengesiz görünen ama içinde sürekli değişen duygular taşıyan bir karakter.
Rio yaşından beklenmedik bir şekilde olgun davranan ve empati yeteneği yüksek bir teknoloji dahisi. Berlin bütün dizi boyunca her tür duyguyu size yaşatabilecek bir karakter. Hem nefret ediyor, hem seviyor, hem üzülüyorsunuz ona.
Denver aşırı saf ve iyi niyetli. Fakat o gülüşü gerçekten insanı deli ediyor. Hem komik buluyorsunuz hem de bir yerden sonra sinirlerinizi bozuyor.
Moskova'nın olgunluğu ve aslında bilmiyor gibi düşünseniz de her şeyi bilip anlaması.
Nairobi'nin sert duran o pamuk kalbi. Bu arada kendisi Yıldız Tilbe'nin genç versiyonu gibi.
Helsinki ve Oslo'nun karakterlerine çok derinlemesine inilmiyor. Fakat şunu söyleyebilirim ki ikisi de çok sadıklar.
Ama en çok Arturo'ya gıcık oluyor insan. Kafasını alıp duvarlara sürtesim geldi o kadar nefret ettim. İkinci sırada da hiç düşünmeden Büyükelçi'nin kızı Alison Parker'ın olduğunu söyleyebilirim.
En çok kalbimi çalan yerler:
Tokyo'nun anlattığı, sihirli kapı hikayesi
Moskova'nın müziğin ilk bulunuşu ile ilgili anlattığı hikaye
Her ne kadar iyi bir kurgu ve zekice planlanmış bir senaryo da olsa ve izlerken birçoğunu görmezden de gelseniz yetersiz bulduğunuz yerler oluyor;
Muhabirler geldiğinde ölü diye Oslo'nun nabzına bakarlarken çok net bir şekilde nefes aldığını görebiliyorsunuz. Ya da Angel'in gözlüğüne yerleştirilen parçayı fark bile etmemesi de tuhaftı.
Profesörün hastanede yıllarını geçirmiş olması ama bu hastalığa dair hiçbir izin görünmemesi.
Yine Profesörün Raquel'e verdiği kartları öyle bir kargaşa içerisinde alıp da saklayabilmiş olması.
Berlin ile Profesörün tam olarak nasıl birbirlerini tanıyor oldukları. Baba-oğullar mıydı yoksa abi-kardeş mi.. Ya da bambaşka bir şekilde mi tanışıyorlardı?
Profesör kendisi de Raquel'e itiraf ettiği üzere tamamen kusursuz bir plan yapsa da tek kusur hesaplayamadığı Raquel'e olan aşkıydı. Tokat gibi bir sözdü "planımdaki tek kusur sendin Raquel"
Ya yaşlandım daha kolay duygusallaşıyorum ya da gerçekten insanın içini parçalıyor bu dizi, gözlerimin dolmaması için zor tuttum kendimi bazı yerlerde.
------------
Profesör: Niye bunu duymak istemiyorsun Raquel? Kötü adamım diye mi? İyilik ve kötülük manası üzerine araştırmalar yaptım. Her şey bakış açısı. 2011'de Avrupa Merkez Bankası 171 milyar Euro'yu yok etti. Yok oldu. Bizim yaptığımız gibi. Tek fark onlarınki yasaldı. 2012'de 185 milyar euro. Bunca para nereye gitti biliyor musun? Bankalara. Darphaneden doğru zenginlere. Kimine göre Avrupa Merkez Bankası hırsızdır. Onlarsa buna nakit akışı diyor. Hiç yoktan aldılar bu parayı Raquel, hiç yoktan!
(elindeki 50 euro ile) Bu ne? Hiçbir şey Raquel. Sadece bir kağıt parçası. (yırtar) Kağıt! Nakit akışını ben yapıyorum işte. Ama bankalar için değil, gerçek ekonomi için buradayım.
-----------
La Casa De Papel'in konusunu bir kenara bırakacak olursak aslında çok yoğun bir sistem eleştirisi içerdiğini fark edeceksiniz. Dizideki her bir parça ince ince düşünülmüş semboller aslında. Öncelikle Dali maskelerinin rastgele seçildiğini düşünüyorsanız çok yanılıyorsunuz. Salvador Dali kendi döneminde doğruyu yanlışı sorgulayan, etik kavramını ters-yüz eden bir sürrealist. Dizide de kime göre iyi kime göre kötü sorusu sık sık soruluyor. Yaptıkları işi hırsızlık olarak görmemeleri de bu farklı bakış açısından.
Yine dizideki sapkın aşk kurgusu da Daliyle bir şekilde bağlantılı diye düşünüyorum. Dali de hayatının baharında Gala ile birlikte olmuş ve ömrünün sonuna kadar birçok sanatçıdan farklı bir şekilde (çünki sanat biraz deliliği, biraz dengesizliği, biraz da farklılığı beraberinde getiriyor) bu birlikteliği sürdürmüştür.
Tulumların kırmızı seçilmesi sosyalizmi ve yoldaş olup birlikte mücadeleyi simgeliyor.
Profesör bilimi simgelerken, insanı duygular ve aşkın karşısında bilim çaresiz kalıyor.
Polisler, hükumet, darphane, para aslında sembolize bile değil açık açık kapitalizm iken. Kapitalizmdeki etik kavramı da para üzerinden kurulmasına vurgu yapılıyor.
Dizinin çeşitli yerlerinde kullanılan Ciao Bella şarkısı ve üstüne de Berlin'in bu şekilde ölümü yine sosyalist mücadeleye bir gönderme olarak hazırlanmış.
Konusuyla, kurgusuyla, mesajlarıyla, müzikleriyle kısacası her açıdan izlenmesi gereken bir yapım olduğunu düşünüyorum. Daha söylenecek sayısız söz var ama bir yerde uzatmayıp keseyim ki izlemeyenler de izlesin.
Sevgiler, bol dizili günler 😊
Güzel bir inceleme yazısı olmuş. En iyi netflix orjinal dizilerinden birisi.
YanıtlaSilen iyi netflix orjinal dizileri