the post / suburbicon - film incelemesi

Merhabalar; 
Haftaya yeni film incelemeleri ile başlayayım dedim 😊 Malum sırada bekleyen konuları eritmek lazım. Bir de tabi vakit bulup yapabilirsem bir sürprizim daha olacak sizlere ama söylemeyeyim ne olduğunu heyecanı bozulmasın 😁



Çok uzatmadan hemen konuya girmek istiyorum. Bugün iki farklı filmden bahsedeceğim. The Post ve Suburbicon. 

The Post ile başlayalım. 

2017 Amerikan yapımı
Türü: biyografi, dram, tarih
Süre:1 saat 56 dakika
Imdb puanı: 7,3 
Yönetmen: Steven Spielberg
Senaryo: Josh Singer ve Liz Hannah
Oyuncular: Tom Hanks, Meryl Streep, Bob Odenkirk, Sarah Paulson, Bradley Whitford gibi isimler yer alıyor.



Yönetmeninden başrol oyuncularına birçok Oscarlıyı ve ödüllüyü biraraya getiren bir film The Post. 



Konusu Vietnam Savaşı'nı bitiren, Amerikan başkanı Nixon'ın koltuğunu sallandıran (hatta yalnız Nixon değil Amerika'nın 20 yıllık tarihini ve Kennedy de dahil olmak üzere birçok ismin yalanlarını gözler önüne seren), Pentagon'un çok gizli belgelerini 1971'de yayımlama kararı alıp sonrasında da çok zorlu bir yargı mücadelesine giren Washington Post gazetesi ve çalışanlarının hukuk mücadelesini anlatıyor. 
Sinemadan beklentiniz eğlenmek ve kafa dağıtmak ise uzak durmanız gereken bir film, zira bu filmi izlerken biraz tarih bilgisi o olmasa bile ilgi gerektiriyor. Gerçek yaşanmış olay (based on a true story) olması beni daha da içine çeken sebeplerden biri. Filmi izlerken kendinize de sık sık sorduğunuz "basın kimin içindir, haber kimin için yapılır?" sorusunun cevabını bizzat yargının kararı olan "The press was to serve the governed, not the governers!" (basın yönetenlere değil yönetilenlere hizmet içindir) ile almış oluyorsunuz. Sadece basının konumunu değil yine hayatı (aslında cevabını çok da iyi bilsek de) sorguluyorsunuz. Demokrasinin ve basın özgürlüğünün ne kadar önemli olduğunu, böyle bir ortamda insanların daha üretken mutlu ve adaletli refah seviyelerine ulaşabileceklerini anlayıp bunun tek başına çözümlenemeyecek kadar zor olduğunu ancak birlik ve beraberlik ile ve bağımsız sermaye ile çözülebileceğini görüyorsunuz. 

Yani filmin konusundan bağımsız olarak üç nokta üzerinde özellikle durulmuş; 
-Erkek egemen dünyada kadının tek başına herkese ve her şeye rağmen işleri yürütebilme gücü (Meryl Streep, Kay Graham gibi güçlü bir karakteri canlandırıyor. Zaten kendisi parti kursa oy verecek binlerce insan olacağına eminim.)

-Paranın iktidardan bağımsız olup işlerin yürüyebilmesinin, ekonomik ayağını piyasadan alması gerektiği. Yani sermayenin bağımsızlığı. (Bunu açıklamama gerek yok sanırım)

-Birlik ve beraberliğin önemi. Yani Times kaybederse Post da kaybeder denilmesi ya da Times ve Post kötü bir durumun içindeyken diğer basının buna arkasını dönmeyip sonuna kadar yanında olması ve tabii ki halkın da desteği. 

İnsan ister istemez imrenerek izliyor yaşanılan mücadele ve sonrasını. Gerçek olay olmasa yine bir Amerikan Ruyası deyip geçilebilir fakat sonunu bildiğimiz bir olay. Biz değilsek de bir zamanda ve bir yerlerde hala dürüstlüğün ve adaletin kazandığını görmek insanı mutlu ediyor. Birilerini mutlu etmemiş olacak ki bazı ülkelerde yasaklandı film. 

Biyografi, tarih ve gazetecilik üzerine yapımları seviyorsanız izlemenizi tavsiye ederim. 



Gelelim bir diğer film Suburbicon'a; 



Suburbicon
2017 Amerikan yapımı
Türü: suç, dram, gizem
Süre: 1 saat 45 dakika
Imdb puanı: 5,5
Senaryo: Coen kardeşler
Yönetmen: George Clooney
Oyuncular: Matt Damon, Julianne Moore, Oscar Isaac



Film 1950'lerde geçen kanlı bir taşra hikayesi. Aslında Coen kardeşlerin 10 yıldan daha da fazladır beklettikleri bir proje. Neden bu kadar beklettiklerini bilemiyoruz. Bu kadar ırkçılıktan bahseden bir filmin bu siyasi lider döneminde çıkarılmasının belki de bir sebebi vardır. Filmi ilk izlediğinizde ya seveceksiniz ya da nefret edeceksiniz ortası yok. Niye derseniz filmin içerisinde bir yerlere gizlenmiş ufak tefek detaylar mevcut. Bu detayları bulabilirseniz filmi daha bir hevesle takip edip devam edersiniz. Bunları gözden kaçırıp da düz bir film gibi izlemeye çalışırsanız sıkılır ve bir anlam veremezsiniz. Aslında eski Hitchcok filmlerine benziyor aynı zamanda da Coen kardeşlerin ilk filmi Blood Simple'ı anımsatıyor. 
Filmde bir yandan ırkçılık bir yandan da farklı din ve mezheplere değiniliyor. Fakat filmin asıl konusu ya da mesajı değil hiçbiri. 
Ben filmi ilginç buldum. Aynı zamanda Amerikan hayali banliyo evleri ve yaşatılan atmosfer çok güzel dönemi yansıtmış. 
Türünde ufak da olsa bir kara mizah içerdiğini düşünüyorum (dikkat spoiler geliyor). Filmin sonunda babanın oğlunu öldürme planları yaparken hapur hupur zehirli sandviçini yemesi insanın çok hoşuna gidiyor!
Farklı, psikolojik filmleri seviyorsanız bir şans verebilirsiniz. 

İyi seyirler. 



Yorumlar

Popüler Yayınlar